30 Aralık 2010 Perşembe

Aman incilerim dökülmesin!

Unuttuğu eşyalarla
büyük hesaplaşmalara
katılan
ufak ama "büyük" kadın
zaferin sarhoşşluğuna yenildi.

--

Düşündükçe kurcaladığın tüm bedenler -bir toplama kampındaki gibi- yakılacak! Artık buna izin verme, yaşamalarına - istedikleri hürriyet ile- destek ol!

--

Sen panik içinde çırpınırken
O bütün rahatlığı ile dengeler
her şeyi.
Tüm karamsarlığınla hüzünlenirken
O bulur içindeki en parıldayan
hazineyi.

--

Ruhunun en derin bir yerinde o ufak kız heyecanla ip atlıyor. Hem de tek başına.

--

Sohbet-i Ziyan

Bu dünya -gerçek- değil.
Düşlerin mi asıl dünyan?
İstediklerin neden örtüşmüyor?
Üstüne basa basa neden yine aynı hata?
Özgürlüğün tadı (böyle) çıkmıyor.
Bu olamaz.
Hep eskiye özlem.
Önünü görebilmek neden hep acı?
Yine "bağımlı bağımsız".

Aile- eşini aramak mı gerçeklik?
soyunu devam ettirebilmek mi gerçeklik?

Bu dünya -gerçek- değil.
gidemediğin her yer gibi.

-uğraştın... elde ettin... sıkıldın...-
bu rutindir hayat

-o-

1 Kasım 2010 Pazartesi

3.

İnsan, eninde sonunda,

ancak kendi kurdunu besler.



İnsanlar, 'yaşam' dedikleri belirsiz şeyin sonunda duran karanlık çukurdan ve tenlerine şimdiden girer gibi gördükleri kurtlardan niye ürküyorlar ki (tabii, bunları akıllarına getirme yürekliliğini gösterebildikleri ender anlarda) - aslında, bütün yaşadıkları, o sonu 'iple çeken', daha gerçekleşmeden, 'simgesel' olarak gerçek kılan şeyler:

kurtlar onları daha yemeye başlamadan önce başlıyor,

onların kurtlarca yenilmeleri...

İnsanlar, ölümlerinden sonra kendilerini yiyecek

kurtları,yaşamları boyu

kendileri hazırlarlar.



İnsan, kurdunu hak eder.

İnsanı yiyen,

hakkını kendisinin hazırladığı kurttur.



İnsan, "birbirinin kurdu" değil,

kendi kendinin kurdudur - "insan insanın" değil,

insan kendinin kurdu...




(Bu kurt da, tüylü, azman, keskin dişli, hırıltılı "lupus" değil, kaygan, ufak, kemirgen çeneli, sessiz, kıpır kıpır solucandır.)





ARUOBA, Oruç, "de ki işte", metis yayınları, sayfa: 19

1 Ekim 2010 Cuma

trajik trafikler

Naifliğin kadar varsın,
Hak etmediğin kadar zararsın.
İnsanların kimliksiz düşünceleri asla yormamalı insanı,
Öldürmeyince güç kattığında sana
Karşındaki sadece yetim kalacaktır.
Bazı şeyler sebepsiz de olabilir,
Her olana bir kılıf uydurma hükmü geçersizdir.
Sadece o karşılıklı anlayışın
-Empati adını verdiğimiz durumun-
Seni kullanmasına izin vermemek gerekli.
Sen ne kadar çabalasan da
O
Eğer senin için emek vermiyorsa / vermediği gibi aksine hareketler de vaktinde göstermiş ve sürekli kendine haklı bahaneleri var ise,
Zaten olan olmuş; kurallar geçersiz kılınmıştır.
Dediğim gibi,
"Keyfi kaderin izinde yürütmek"
Ne kadar zor olsa da,
Buna ulaşabilmek o kadar da güç değil.
Seni sen yapan değerlerden uzaklaştığında
Sadece naifliğin sana yeterli olacaktır.
Sanrılar bazı insanları yiyip bitirebilir
Ve kendilerini de bir şeyler söylemek zorunda hissettirebilir.
Ama ne kimse benim askerim ne de avukatım.
Kendimi savunabilecek durumdayım.


somehowibelivein
whydoialwaysfitin
uncompletedlifes/dreams/wishes.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

bilumum garip düşünceler

ne kadar çabalarsan çabala işte
başladığın noktaya yine geri dönersin.
tarih gerçekten de tekerrürden ibaret.

Greenpeace'te bir arkadaşımla çalışmıştık bir kaç yıl önce. o ofiste ben de sahadaydım. yine öyle oldu şimdi başka bir şirkette o ofiste ben sahadayım. ve tamamen tesadüf yine. ve daha bunun gibi bir sürü şey. kader eğer gerçekten yazılmışsa içinde başa dönüşler var, yani bence öyle. yoksa da başa sarmaları çok seviyoruz. hayatı tanımlayamamak ne garip. canlı olmak aslında çok saçma tuhaf. bilmiyorum bu aralar bunu çok düşünür oldum. "nasıl bir şey bu oğlum resmen yaşıyor hissediyoruz ne acaip" kafalarına girdim. (oğlum da hiç demem konuşurken yazarken nedense çıktı öyle silmedim de) bir de antropolog olarak bunları söylüyor olmak daha da komik geliyor bana. belki de osmancık'ın bana kattığı bir şeydir bu yaşamı sorgulamak bilemiyorum. şimdi de işte böyle yazasım geldi. zaten farkındasınızdır yazamıyorum burada kafam hep kazan gibi. osmancık'ın dışına çıkamıyorum zihin olarak.

bir de buradaki sivrisinekler vakumla çalışıyor. kan toplanıyor ısırdıkları yerler morarıyor ufak ufak çok acayip. sanki ilk defa kan bulmuşlar gibi bir şevkle ısırıyorlar.

neyse işime geri dönmem gerek.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

such great heights

aşağıdakileri 2o1o nisan ayı civarlarında yazmışım. buyrun efenim, önden buyurun:

Geçmiş üstüne örttüğün yorgan,
Sadece gecelerini ısıtan.

-----


Keyfin iz sürdüğü
Noktayı keşfedebilmek
olandır önemli.
Keşif ki bu
Sancılı ve acı dolu da olabilir.
Ama bir maceradır,
Ve hayatın bir parçasıdır.
Katlanılması güç
Gözükse bile
Senin içinde olman gerekendir.
Asla kabullenmek değil,
Gerçektir.

------

kısıtlamalarım var kendime.
madem özgürleşince
asıl tutsak sen oluyorsun;
hükmü verdim
en katı kurallar
bu hapishanede.

------

silemediğin geçmiş
elinde hançer olmuş
başkalarına sapladığın.
günahlarınsa
akan kanı.


bu aralar taktığım bir şarkı çalsın, herkes tekrar tekrar dinlesin, http://www.vimeo.com/10618935

16 Haziran 2010 Çarşamba

istek-dilek-temenni

Bazen çok takıntılı olduğumu düşünüyorum.

Panik ataklarımdan artık kurtulmak istiyorum.

Gece uyumaya çalışırken aklıma bir şeylerin gelip beni bir daha ağlatmasını istemiyorum.

Gece birde uyanıp karanlıktan korkup, gözümü duvara sabitleyip güneşin doğmasını beklemek de istemiyorum bir daha.

Yürürken kendimle konuşmayı bırakmayı diliyorum.

Sabır konusunda daha tutarlı olmak istiyorum. Ya çok sabırlı, ya da çok sabırsız olmak istemiyorum. Dozunda sabıra sahip olmak temennisindeyim.

Düşündüklerimin, aklımdan her geçenin bir daha olmasını istemiyorum.

15 Haziran 2010 Salı

uzaklık seni yakınlaştırabilir de.


Burada yani Çorum, Osmancık'ta hayat oldukça stresten uzak. Hiç bir yere geç kalma ihtimaliniz yok. Gürültü gibi bir derdiniz hiç yok. Belki sıkılabilirsiniz ama Kızılırmak'ın kenarında oturmak bile eğlenceli olabiliyor.

Aslında "naif" olarak bile değerlendirilebilir. İstanbul'dan buraya gelmekse, sanki bir hayali gerçekleştirmek gibi. Ya da bana öyle geldi. Huzur var sanki burada. Evet huzur var çünkü bir oturmuşluk var. Bir adımdan sonraki adımı az çok tahmin edebiliyorsunuz. İstanbul'da ise tam bir kaos her şey. Her an her şey olabilir, olmayabilir de.

13 Haziran 2010 Pazar

Summer Time

Yazdım aslında bir şeyler defterime ama hem vaktim olmuyor hem de çok paylaşmak istemiyorum onları.

Ayın 7'sinden beri Çorum - Osmancık ilçesindeyim. Buraya Sosyal Etki değerlendirmesi araştırması için geldik 4 kişilik bir ekip olarak. Eylül ayına kadar da burada yaşayacağım.

Bu benim için hem bir iş hem de bir sınav.

Ara ara gözlemlerimi, düşündüklerimi yaşadıklarımı buraya da aktarmaya başlayacağım.

Esen kalın :)

8 Haziran 2010 Salı

sandın ki

Ben senden daha üzgünüm.
Hatayı yapan benim çünkü.
Düşünmeden hareket eden de benim.
Sadece isteklerime yönelen de.

İyiyim ben.
Daha da iyi olacağım.
Kırgınım ama.
Çok hem de.
Çünkü susmak artık en büyük erdem değil.


Bu benim tek başıma hissedebileceğim bir şey değildi.

Bir şişe şarap ve bir paket sigara.

Üzgünüm.

Ve asıl ben özür dilerim ama senden değil ondan.
O var olmak isterken ben izin veremedim.
Yapamadım, yapamazdım.
Bilmiyorsun ki bu dünyayı.
Özür dilerim.

2 Haziran 2010 Çarşamba

sanrılar vol.1

yenilenmek
yeni-lenmek
yenmek
ten
tek.


*


deniyorum,
ondaki yerimi değiştirmeyi.
çabalıyorum,
onun da benim gibi dans edebilmesi için.
ama asla dokunmaya teşebbüs edemiyorum,
sayesinde.


*

bir anda her şeyi bırakıp gitmek
olduğu gibi
ve geri döndüğünde bıraktığın yerde her şeyi bulabilmeyi dilemek
saçını kestirip nasıl olsa kökü bende demeye hiç de benzemeyecek.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

formspring.me

haydi sor sor! http://formspring.me/PurpleSophie

30 Mayıs 2010 Pazar

Villa Meçhul - Tom Robbins

Malum'da buluşalım, bebeğim,
Malum'da saklayacak şeylerimiz kalmayacak.
Hadi meçhulleşelim, şekerim,
Öldüğümüze inansın dünya bırak. (sayfa22)

Malum'da buluşalım, bebeğim,
Elbet saçlarımız boyanmalıdır.
Malum'da hayatın en güzel yanı
Orada herkesin hiç kimse olmasıdır. (sayfa 30)

Malum'da buluşalım, bebeğim,
Geçmişimizi ardımızda bırakacağız yakında.
Bugün her zaman bir gizem,
Gelecekse hatırlatmadan olmaz.

Bir defa yalnız kaldık mı Malum'da,
Çabucak bütün giysilerimizden sıyrılacağız,
Çıplak kalsak da alakargalar gibi,
Maskelerimizi hiç atmayacağız.
Külkedisi de meçhule karışır,
Baloya gider sözde.
Malum'da her daim gece yarısıdır,
Holün ucundaki kara saatte.
Kaderimizde yazılı gizli kalmak,
Meçhul bizim son umudumuz.
Seninle kuytularda buluşsak,
Yanımda biraz mal ve bir rumuz.

Öyleyse görüşelim Malum'da,
Bilirsin asla kimseye söylemem ben.
Cennetin arka kapısından sızıp
Cehennemi katledelim fark edilmeden.

Meçhul
Meçhul
Her günün sürpriz olduğu yer.
Meçhul
Meçhul
Yalanların en iyilerini hakikatin söylendiği yer. (sayfa 65 - 66)



***ara ara şiirler bezemiş Robbins'ciğim.

21 Mayıs 2010 Cuma

İlgililere duyrulur.

Duyrulur, 2009 yılım hükümsüz. Bıraktım gitti. 2008den 2010'a geçtim ben.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Mmm...

Ya okurken yazıları geriye doğru gidin hep olur mu?
Tek bu sayfada kalmayın.
Eski yazılarımı daha çok seviyorum ben.
Daha yüklüler.
Yükleri hafifletince -yeni yük almadım demiyorum- yazılar daha sadeleşiyor belki de.

*********


yeteri kadar eğlendim.

.

hadi siz de eğlenin ne duruyorsunuz?

ama ben sanmıştım ki sizin parti hala devam ediyor.

bitti demek.


umursamıyorum.

yalan söylüyorum.



of tamam çok fena umursuyorum.

sadece beni de davet edersiniz sanmıştım.

yanıldım demek; aslında davetli listesinde vardım.

yine benimle dalga geçiyorsun değil mi?

sen sıkılmadın

ama

ben artık yoruldum.

üzgünüm.

işte.

7 Mayıs 2010 Cuma

uç uç zaman.




http://video.mynet.com/secretbox/Ilhan-Ersahin-fly/369225/