25 Ekim 2009 Pazar

Just not the same.

Bazen düşünüyorum da, yok boşver. Diyeceklerimi, asıl söyleyeceklerimi dile getirmeyeceğim. Bilme sen yine.

Dinle beni, bak bana, izle işte. El hareketlerimi incele, yüzümdeki ifadeyi taklit et. Heyecanımı dalga konusu yap. Evet, bak yine burdayım. Tam düşündüğün gibi. Yine oldu işte fark etmeden sen. Elimdeki kadeh ile tokuşturduğunda göz kırptın ya hani. O his gibi bazen içimdekiler. Sahi ya boşvermiştim. Aktarmayacağım işte. Haydi, bir kadeh daha, bir fırt da bana. Sus ama olur mu. Bazen sus işte. Dinle o sessizliği. Dinle ki, bir şeyler duyalım, yenileri keşfedelim. Sev beni. İçindeki tüm eski kırıntıları dökme bana defalarca. Duymak istemiyorum onları artık. İlgilendir miyorlar beni, ne kadar önemsiz olsalar da. Biliyor musun, hiç de umrumda değil geçmişin. Ben sana hiç anlattım mı? Ne övündüm, ne de sövdüm. Bu an önemli. Sadece şu an eline dokunduğum an önemli. Gerisi hikaye. Kaçırma gözlerini. Sev beni. Hayata yeni gelmişsin gibi devam et; bu vakitten sonra. Benden öncesi, benden sonrası yok bu ömrün. Önüne bak işte. Geçmiş ürkütmesin seni. Başkaları ile olmamalı derdin. Benimle olmalı sadece. Sarıl bana. Sanki daha önce hiç sarılmamışsın gibi. Kır kemiklerimi. Yine şerefe. Görmedin yine değil mi? Ben söylemiştim oysa ki. Bak orda kedicik, miyavlıyor işte. Belki korkuyorsun ama, ürkme. Canını acıtmayacağım ufak bir ısırık sadece. Senin kolumu sıkman kadar acıtmayacak canını merak etme. Can demişken, gerçekten canım olduğunu söylemiş miyim? Duydun işte. Şımart beni. Bunu yapmaya bayılıyorsun zaten.

Zamanın sorgulattığı sadece ...

Hiç yorum yok: