30 Aralık 2010 Perşembe

Aman incilerim dökülmesin!

Unuttuğu eşyalarla
büyük hesaplaşmalara
katılan
ufak ama "büyük" kadın
zaferin sarhoşşluğuna yenildi.

--

Düşündükçe kurcaladığın tüm bedenler -bir toplama kampındaki gibi- yakılacak! Artık buna izin verme, yaşamalarına - istedikleri hürriyet ile- destek ol!

--

Sen panik içinde çırpınırken
O bütün rahatlığı ile dengeler
her şeyi.
Tüm karamsarlığınla hüzünlenirken
O bulur içindeki en parıldayan
hazineyi.

--

Ruhunun en derin bir yerinde o ufak kız heyecanla ip atlıyor. Hem de tek başına.

--

Sohbet-i Ziyan

Bu dünya -gerçek- değil.
Düşlerin mi asıl dünyan?
İstediklerin neden örtüşmüyor?
Üstüne basa basa neden yine aynı hata?
Özgürlüğün tadı (böyle) çıkmıyor.
Bu olamaz.
Hep eskiye özlem.
Önünü görebilmek neden hep acı?
Yine "bağımlı bağımsız".

Aile- eşini aramak mı gerçeklik?
soyunu devam ettirebilmek mi gerçeklik?

Bu dünya -gerçek- değil.
gidemediğin her yer gibi.

-uğraştın... elde ettin... sıkıldın...-
bu rutindir hayat

-o-

1 Kasım 2010 Pazartesi

3.

İnsan, eninde sonunda,

ancak kendi kurdunu besler.



İnsanlar, 'yaşam' dedikleri belirsiz şeyin sonunda duran karanlık çukurdan ve tenlerine şimdiden girer gibi gördükleri kurtlardan niye ürküyorlar ki (tabii, bunları akıllarına getirme yürekliliğini gösterebildikleri ender anlarda) - aslında, bütün yaşadıkları, o sonu 'iple çeken', daha gerçekleşmeden, 'simgesel' olarak gerçek kılan şeyler:

kurtlar onları daha yemeye başlamadan önce başlıyor,

onların kurtlarca yenilmeleri...

İnsanlar, ölümlerinden sonra kendilerini yiyecek

kurtları,yaşamları boyu

kendileri hazırlarlar.



İnsan, kurdunu hak eder.

İnsanı yiyen,

hakkını kendisinin hazırladığı kurttur.



İnsan, "birbirinin kurdu" değil,

kendi kendinin kurdudur - "insan insanın" değil,

insan kendinin kurdu...




(Bu kurt da, tüylü, azman, keskin dişli, hırıltılı "lupus" değil, kaygan, ufak, kemirgen çeneli, sessiz, kıpır kıpır solucandır.)





ARUOBA, Oruç, "de ki işte", metis yayınları, sayfa: 19

1 Ekim 2010 Cuma

trajik trafikler

Naifliğin kadar varsın,
Hak etmediğin kadar zararsın.
İnsanların kimliksiz düşünceleri asla yormamalı insanı,
Öldürmeyince güç kattığında sana
Karşındaki sadece yetim kalacaktır.
Bazı şeyler sebepsiz de olabilir,
Her olana bir kılıf uydurma hükmü geçersizdir.
Sadece o karşılıklı anlayışın
-Empati adını verdiğimiz durumun-
Seni kullanmasına izin vermemek gerekli.
Sen ne kadar çabalasan da
O
Eğer senin için emek vermiyorsa / vermediği gibi aksine hareketler de vaktinde göstermiş ve sürekli kendine haklı bahaneleri var ise,
Zaten olan olmuş; kurallar geçersiz kılınmıştır.
Dediğim gibi,
"Keyfi kaderin izinde yürütmek"
Ne kadar zor olsa da,
Buna ulaşabilmek o kadar da güç değil.
Seni sen yapan değerlerden uzaklaştığında
Sadece naifliğin sana yeterli olacaktır.
Sanrılar bazı insanları yiyip bitirebilir
Ve kendilerini de bir şeyler söylemek zorunda hissettirebilir.
Ama ne kimse benim askerim ne de avukatım.
Kendimi savunabilecek durumdayım.


somehowibelivein
whydoialwaysfitin
uncompletedlifes/dreams/wishes.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

bilumum garip düşünceler

ne kadar çabalarsan çabala işte
başladığın noktaya yine geri dönersin.
tarih gerçekten de tekerrürden ibaret.

Greenpeace'te bir arkadaşımla çalışmıştık bir kaç yıl önce. o ofiste ben de sahadaydım. yine öyle oldu şimdi başka bir şirkette o ofiste ben sahadayım. ve tamamen tesadüf yine. ve daha bunun gibi bir sürü şey. kader eğer gerçekten yazılmışsa içinde başa dönüşler var, yani bence öyle. yoksa da başa sarmaları çok seviyoruz. hayatı tanımlayamamak ne garip. canlı olmak aslında çok saçma tuhaf. bilmiyorum bu aralar bunu çok düşünür oldum. "nasıl bir şey bu oğlum resmen yaşıyor hissediyoruz ne acaip" kafalarına girdim. (oğlum da hiç demem konuşurken yazarken nedense çıktı öyle silmedim de) bir de antropolog olarak bunları söylüyor olmak daha da komik geliyor bana. belki de osmancık'ın bana kattığı bir şeydir bu yaşamı sorgulamak bilemiyorum. şimdi de işte böyle yazasım geldi. zaten farkındasınızdır yazamıyorum burada kafam hep kazan gibi. osmancık'ın dışına çıkamıyorum zihin olarak.

bir de buradaki sivrisinekler vakumla çalışıyor. kan toplanıyor ısırdıkları yerler morarıyor ufak ufak çok acayip. sanki ilk defa kan bulmuşlar gibi bir şevkle ısırıyorlar.

neyse işime geri dönmem gerek.

3 Temmuz 2010 Cumartesi

such great heights

aşağıdakileri 2o1o nisan ayı civarlarında yazmışım. buyrun efenim, önden buyurun:

Geçmiş üstüne örttüğün yorgan,
Sadece gecelerini ısıtan.

-----


Keyfin iz sürdüğü
Noktayı keşfedebilmek
olandır önemli.
Keşif ki bu
Sancılı ve acı dolu da olabilir.
Ama bir maceradır,
Ve hayatın bir parçasıdır.
Katlanılması güç
Gözükse bile
Senin içinde olman gerekendir.
Asla kabullenmek değil,
Gerçektir.

------

kısıtlamalarım var kendime.
madem özgürleşince
asıl tutsak sen oluyorsun;
hükmü verdim
en katı kurallar
bu hapishanede.

------

silemediğin geçmiş
elinde hançer olmuş
başkalarına sapladığın.
günahlarınsa
akan kanı.


bu aralar taktığım bir şarkı çalsın, herkes tekrar tekrar dinlesin, http://www.vimeo.com/10618935

16 Haziran 2010 Çarşamba

istek-dilek-temenni

Bazen çok takıntılı olduğumu düşünüyorum.

Panik ataklarımdan artık kurtulmak istiyorum.

Gece uyumaya çalışırken aklıma bir şeylerin gelip beni bir daha ağlatmasını istemiyorum.

Gece birde uyanıp karanlıktan korkup, gözümü duvara sabitleyip güneşin doğmasını beklemek de istemiyorum bir daha.

Yürürken kendimle konuşmayı bırakmayı diliyorum.

Sabır konusunda daha tutarlı olmak istiyorum. Ya çok sabırlı, ya da çok sabırsız olmak istemiyorum. Dozunda sabıra sahip olmak temennisindeyim.

Düşündüklerimin, aklımdan her geçenin bir daha olmasını istemiyorum.

15 Haziran 2010 Salı

uzaklık seni yakınlaştırabilir de.


Burada yani Çorum, Osmancık'ta hayat oldukça stresten uzak. Hiç bir yere geç kalma ihtimaliniz yok. Gürültü gibi bir derdiniz hiç yok. Belki sıkılabilirsiniz ama Kızılırmak'ın kenarında oturmak bile eğlenceli olabiliyor.

Aslında "naif" olarak bile değerlendirilebilir. İstanbul'dan buraya gelmekse, sanki bir hayali gerçekleştirmek gibi. Ya da bana öyle geldi. Huzur var sanki burada. Evet huzur var çünkü bir oturmuşluk var. Bir adımdan sonraki adımı az çok tahmin edebiliyorsunuz. İstanbul'da ise tam bir kaos her şey. Her an her şey olabilir, olmayabilir de.

13 Haziran 2010 Pazar

Summer Time

Yazdım aslında bir şeyler defterime ama hem vaktim olmuyor hem de çok paylaşmak istemiyorum onları.

Ayın 7'sinden beri Çorum - Osmancık ilçesindeyim. Buraya Sosyal Etki değerlendirmesi araştırması için geldik 4 kişilik bir ekip olarak. Eylül ayına kadar da burada yaşayacağım.

Bu benim için hem bir iş hem de bir sınav.

Ara ara gözlemlerimi, düşündüklerimi yaşadıklarımı buraya da aktarmaya başlayacağım.

Esen kalın :)

8 Haziran 2010 Salı

sandın ki

Ben senden daha üzgünüm.
Hatayı yapan benim çünkü.
Düşünmeden hareket eden de benim.
Sadece isteklerime yönelen de.

İyiyim ben.
Daha da iyi olacağım.
Kırgınım ama.
Çok hem de.
Çünkü susmak artık en büyük erdem değil.


Bu benim tek başıma hissedebileceğim bir şey değildi.

Bir şişe şarap ve bir paket sigara.

Üzgünüm.

Ve asıl ben özür dilerim ama senden değil ondan.
O var olmak isterken ben izin veremedim.
Yapamadım, yapamazdım.
Bilmiyorsun ki bu dünyayı.
Özür dilerim.

2 Haziran 2010 Çarşamba

sanrılar vol.1

yenilenmek
yeni-lenmek
yenmek
ten
tek.


*


deniyorum,
ondaki yerimi değiştirmeyi.
çabalıyorum,
onun da benim gibi dans edebilmesi için.
ama asla dokunmaya teşebbüs edemiyorum,
sayesinde.


*

bir anda her şeyi bırakıp gitmek
olduğu gibi
ve geri döndüğünde bıraktığın yerde her şeyi bulabilmeyi dilemek
saçını kestirip nasıl olsa kökü bende demeye hiç de benzemeyecek.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

formspring.me

haydi sor sor! http://formspring.me/PurpleSophie

30 Mayıs 2010 Pazar

Villa Meçhul - Tom Robbins

Malum'da buluşalım, bebeğim,
Malum'da saklayacak şeylerimiz kalmayacak.
Hadi meçhulleşelim, şekerim,
Öldüğümüze inansın dünya bırak. (sayfa22)

Malum'da buluşalım, bebeğim,
Elbet saçlarımız boyanmalıdır.
Malum'da hayatın en güzel yanı
Orada herkesin hiç kimse olmasıdır. (sayfa 30)

Malum'da buluşalım, bebeğim,
Geçmişimizi ardımızda bırakacağız yakında.
Bugün her zaman bir gizem,
Gelecekse hatırlatmadan olmaz.

Bir defa yalnız kaldık mı Malum'da,
Çabucak bütün giysilerimizden sıyrılacağız,
Çıplak kalsak da alakargalar gibi,
Maskelerimizi hiç atmayacağız.
Külkedisi de meçhule karışır,
Baloya gider sözde.
Malum'da her daim gece yarısıdır,
Holün ucundaki kara saatte.
Kaderimizde yazılı gizli kalmak,
Meçhul bizim son umudumuz.
Seninle kuytularda buluşsak,
Yanımda biraz mal ve bir rumuz.

Öyleyse görüşelim Malum'da,
Bilirsin asla kimseye söylemem ben.
Cennetin arka kapısından sızıp
Cehennemi katledelim fark edilmeden.

Meçhul
Meçhul
Her günün sürpriz olduğu yer.
Meçhul
Meçhul
Yalanların en iyilerini hakikatin söylendiği yer. (sayfa 65 - 66)



***ara ara şiirler bezemiş Robbins'ciğim.

21 Mayıs 2010 Cuma

İlgililere duyrulur.

Duyrulur, 2009 yılım hükümsüz. Bıraktım gitti. 2008den 2010'a geçtim ben.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Mmm...

Ya okurken yazıları geriye doğru gidin hep olur mu?
Tek bu sayfada kalmayın.
Eski yazılarımı daha çok seviyorum ben.
Daha yüklüler.
Yükleri hafifletince -yeni yük almadım demiyorum- yazılar daha sadeleşiyor belki de.

*********


yeteri kadar eğlendim.

.

hadi siz de eğlenin ne duruyorsunuz?

ama ben sanmıştım ki sizin parti hala devam ediyor.

bitti demek.


umursamıyorum.

yalan söylüyorum.



of tamam çok fena umursuyorum.

sadece beni de davet edersiniz sanmıştım.

yanıldım demek; aslında davetli listesinde vardım.

yine benimle dalga geçiyorsun değil mi?

sen sıkılmadın

ama

ben artık yoruldum.

üzgünüm.

işte.

7 Mayıs 2010 Cuma

uç uç zaman.




http://video.mynet.com/secretbox/Ilhan-Ersahin-fly/369225/

6 Mayıs 2010 Perşembe

something only we know

hangimiz neyi gerçekten yaparken tam olarak biliyoruz da yapıyoruz?
netlik yok ki hiç hayatta.
karar veriyoruz ama
neden
nasıl
kim için?
altıncı his diye tutturup bir de üstüne güvenip uyguluyoruz, işte.
sorgulayan var mı?

bu yüzden mi geri dönemiyoruz üstüne verdiğimiz kararlardan?

yazmıştım buraya, önceki yazılarımda olmalı, yine yazacağım:

"keskin nişancı, "keskin" unvanını aldığından beri bir daha atış yapmadı."



değer verdiğim biri demişti bana "sabretmeyi öğrenmelisin!".


korkuyla yüzleşmek bu olsa gerek.


hep değişecek bir şeyler. aynı kalan sadece içimdeki sen olacak (mı).

çiçekler bile vakti gelince soluyor değil mi?

bir yazı okumuştum. "rağmen" sevebilmek diyordu. "keşke"lerle sevebilmek değil. eğer "rağmen" sevebiliyorsanız ve seviliyorsanız asla bırakmayın.

30 Nisan 2010 Cuma

bidıls

riyakar gerçekler
ile sarılı ruhum
şaşırdı işte
doğru nerede diye.

tuzlu su tadı geldi damağıma
daha fazlasına gerek yok dedi mantığım
yine kurcalama!

düşünmek istemiyordu artık,
duymak istemiyordu,
onun kendi yarattığı "hayal" dünyasını.

benim için bir şey yapma!
sözde benim için yapma,
bunu maddi yapma,
yapma yapma yapma.

kaybolan maneviyet senin de mi unutkanlık alanında baba?

And when the night is cloudy, there is still a light, that shines on me,
shine until tomorrow, let it be.
I wake up to the sound of music, mother Mary comes to me,
speaking words of wisdom, let it be...

27 Nisan 2010 Salı

Sempatik biriymiş gibi davranmaya gerek yok ki.

Bugün evimde oturduğum için çok mutluyum, zira artık evimde oturmak mutlu ediyor beni, özlüyorum yatağımı.

Can't stop feeling!

Affetmek en güzel duygulardan biriymiş bir de. İnsanın içi rahatlıyor, yükünü bırakmış oluyorsun. Bir "oh be" diyiveriyorsun.

unless i can feel so relieved!


Canıım yayında mıyıııııııız hoşgeldiniz canlarımmm {link ya bu, çok özlediğim bir şey var belki siz de özlemişsinizdir}

Ayrıca her canı sıkılana yemek yapmayı tavsiye ederim, inanılmaz bir rahatlama yöntemi. Tüm hıncınızı ince doğramanız gereken maydonozdan çıkartırken, duygusallığınızı boşaltmak için de soğan doğrayıp üstüne yağda bol salça ile kavurmanın verdiği hazla sakinleşebilir ve mutlu olabilirsiniz :)

Annem işe geri döndü bu arada, sabah uyandığımda mis kokulu kahvaltılar akşam eve geldiğimde güzelim yemekler yok artık :( Oldukça hüzünlü alışmıştım çünkü aynı ilkokulda gibi hissetmiştim kendimi. böhühühüüüüüüüüüü

Neyse sulu gözlülüğün alemi yok, ya bir de mutluluk neden diye sormuşlar formspring.me de. Sanki mutlu olabilmem çok zor ve garip bir şeymiş gibi. :D pesimist bir insan değilim ki ben. Ve bir dönem taktığım şeyleri de daha sonra hiç umursamayabiliyorum; karşılıklı tepki süreçlerine göre. Çünkü ben hayatımı yaşıyorum, yaşamayı seviyorum ve olumsuzlukları olumluya çeviremiyorsam; onu sadece olduğu yere bırakıyorum. {linkte şarkı vaaar}

Sonra günümüz insanına geri döndüğümüzde; ne kadar yapmacık, sevimsiz ve ruh çirkinlikleriyle dolu olduklarını keşfetmiş bulunuyorum. Ama yine de dedim ya affetmek güzel, bağışlayabilmek. Kabullenmiyorsun o zaman çünkü :)

i just.. i don't care!

15 Nisan 2010 Perşembe

"Boşver" Demiştim, "Konuşma".

Her daim yeni tecrübeler edinip yeni kararlar alıyoruz. Hiç bitmeyecek gibi sanki kararlaştırılan düşünceler. Özgür müsün diye sormuştu bana. Sadece senin yanındayken demiştim çoook uzun zaman önce. İşte sadece o an gerçekten hür olduğunu fark edersen, tüm yaşanmışlıklar da silinir mi? Zaten önyargılarımız var, zaten isteklerimiz hep gerçeğin bir adım gerisinde; yani bu mudur?

Benim artık kendisi polaroid marka olan ama kendisi o makinadan olmayan polaroidmışcasına baskı yapan bir makinem var. Ne kötü bir anlatım ama! Ama bilen bilir, geçiyorum. Anı artık istediğim an durdurabileceğim yani. Hatta arkadaşlar doğumgünümde hediye ettiler güzel bir defter onu da fotoğraf albümü olarak kullanayım dedim. Bir yılım nasıl geçmiş görebilmek için. Anılarıma sadığım, onları saklamayı, beslemeyi özlemeyi çok seviyorum.

o.O

Küçük ve tatlı aptal kız.

Bulutlar birden dokuza. Tesadüfler eşliğinde her biri; bir hayaline eş.
Genelde fazla içip,
yalan söylememeyi tercih etmek var aklımda.
Hafif meşrep bir havada,
Gözlerimi hafif kısıp,
Kulağına fısıldamak istiyorum bir şeyler.
Muzip kahkahalarımız kulağımızda henüz çınlarken,
Çıkardığım topuk sesleri ortalığı inletmeli.
Sonra gıcık olup,
Çıkartırım bile ben o topukluları.

"bende bu kadarı varsa
...ve bu kadarı bu adama azsa,
zat-ı aline bir gün birisi ''dur'' desin.
o gülüşü,o densiz edasında tatmin göremedim hiç asla.
o gülüşünde,o bakışında...

bak,senin gitme zamanın gelmiş.
ayrılana yolu sorulmaz.
beyaz mendil falan sallamazsam ne olur üzülme.
beni düşünme, aman düşünme.
beni bir daha asla düşünme."

diye söylüyor Denizciğim naif sesiyle, Vega'dan.

^^,

Ben yanlış anlaşılmaların hastasıyım!
Sen elini uzatırsın tokalaşmak için,
Tokat atacaksın sanar, kaçarım.

Huyum kurusun pesimist olmayı çoğu zaman sevdim.

Değer her zaman insanı korkutur,
Ürkütür.
Değer vereceğin insanı pür dikkat seçmelisin.

Ancak, kaderin önüne kim geçebilmiş ki?



----> kısmet !

4 Nisan 2010 Pazar

yük _ sek

Başımda inceden bir ağrı var sağ taraftan gözüme doğru ilişen... Ara sıra uğrar bana bu sızı; yükleri hafifletmem gerektiğini işaret eder. Ben ise bir kaç tane apranax fort ile yatıştırırım onu, henüz zamanı değil erken diye. Yıllardır böyle giden ilişkimiz ne zaman bir volkan patlamasına sebep olacak bilinmez. Bir yangına sebebiyet verecek bu bağ, belli. Topladığım gibi tüm anılarımı, ineceğim kumsala. Sahile dökeceğim tüm ağırlıklarımı. Sere serpe yayılacaklar dalgaların üstüne. Başka kıyıya vuracaklar, kumların altına gömülecekler. Başkaları sebeplenecek gizlice belki de. Ya ilham alacak ya da burun kıvıracak. O gün geldiğinde hafifleyeceğim elbet ama yine yüklenmek için ayrılacağım oradan. Bu bir kısır döngü çünkü. Çünkü yaşamın gayesi de bu belki de; bir tır gibi ordan oraya götürülen malzemeler.

Gözlerim ağrıyor, uykusuzum, yorgunum. Çok gezdim bu hafta sonu. Tam bir festival gibiydi oradan oraya. Şimdi dinlenmem gerek; gelecek hafta sonlarına...

17 Mart 2010 Çarşamba

Sesin yeni, yüzün eski.

Ah.

Seçimler!

Nefsimizi tutmak, sonra acaba'yı sorgulamamak.

Kayıp edilir mi anılar?

Kendini kırmamak için çıktığın bu yolda ya başkalarını kırarsan?

Benim derdim mi senin derdin?

Yalan kırıklığı can acıtıyormuş.

Öfkeni kusarken kendi torbanı yanında taşımazsan eğer sorumluluk alabilir misin?

"Olacaklar olacak, nasıl olsa"

Denemeler tek bir tecrübenin parçası olarak ara sıra anımsalar olarak hayallerin belki de en önemli yapı taşı.


(Arka fonda mor ve ötesi - son deneme çalıyor, başlık da oradan alıntı)

13 Mart 2010 Cumartesi

Efendim, ne demiştin?

Yüzümüze taktığımız maskelerden birini ya bir gün bir evde unutursak? O zaman bütün sırrımız ortaya çıkar mı? Yoksa sadece kendimizi kandırdığımızı mı anlamış oluruz ki bunun farkında değil miyizdir zaten? Şimdi o zaman aslında o maskeler kendimizin savunma mekanizmaları ise, kendini koruması bir insanın aslında o kadar da kırıcı bir şey olmasa gerek.

Bir sigara daha yakıyorum. Geçmişin üzerine bir sigara! Belki bir kaç tane daha!

Poker oynarken asla belli etmemen gerekir elini, ne elin titremeli ne de gözün seyirmeli. Ama ben hep belli ediyorum, bir insanın eline kaç kere kare as gelir ki! Böyle bir şansı yakalamak zordur işte, o yüzden de elim elbet titreyecek, heralde kalbim çarpacak ve tabii ki de yanaklarım al al olacak. Blöf yapamıyorum üzgünüm. Ama yine de kazanıyorum ya bu belli etmelerime rağmen; şaşılası!

Acaba tutarsız mıyım yoksa dengesiz mi? Bunu anlamam gerek, çünkü aslında ikisi de olduğumu düşünmüyorum. Duygu dalgalanmalarını herkes yaşar, herkes mantıklı davranabilir mi ki? Yani şimdi bana kalkıp da insanın kendini dizginlemesi lazım demeyin, çünkü hayat tamamiyle tek bir deneyim bir tekrarı yok. Kaybetmemek lazım o hisleri.

Şarap mı, hem de kırmızı mı? Asla hayır diyemem, evet zayıf noktam bu; buldun, desem de inanma hayır dediğim zamanlar oldu. Ama çok severim karşı koymak istemem çoğu zaman.

Bence artık ne sen bana inan, ne de ben sana inanayım. İnanç çok zor bulunurken; bulup da hemen tüketmemeli çünkü.

3 Mart 2010 Çarşamba

Upps!


Asıl olanı görmektir bencillik,
Göremeyen aslında saf kalandır.
Bencillik ki, kendisine ister her şeyi.
Biliyordur ya gerçeği,
Sadece kendisine saklar;
Onun bilmesine izin vermez.
Saftır işte bilemeyen,
Hiç bilemeyecek olan;
Çözemeyecektir asla aslında içini.

(Fotoğraftaki ben yani Irmak Toker, çeken Utku Merev yahu)

Bil ki,
Değişecekler bir şeyler.

Sanma ki,
Fark edecek bireyler.

28 Şubat 2010 Pazar

hal bu iken

Zaman ne çabuk geçiyor değil mi?
Ürkütüyor hepimizi.
Akrepten kaçarken,
Yelkovan kovalıyor seni.

14 Şubat 2010 Pazar

sahi ya.

beyaz tavşanı neden takip edemedin de
neydi seni tutan o sarı tuğlalı yoldan yürütmeyen?
sahne senin,
ne olursa olsun
oyun provasız dahi olsa da
gösteri devam etmeli.

5 Şubat 2010 Cuma

Yaz Boz

Sophie ya işte, oyunun içinde. Hayatın değil, kurmacanın daha kesin olmayan sonunda. Düşünmekten vazgeçti zaten, sorgulamadan yaşamayı öğrenmişti oysa ki ama işte yine de bir umut dedi belki bu sefer dedi güvenebilirim dedi. Kırılmaktan yorulmayan kalbi, istemeden başkalarını da kırdı. Fark etti ama elinden bir şey gelmiyordu ki. Çirkin bir şey bu: oyunu kurallarına göre oynamak. İnsan istiyorsa, hissediyorsa, içindeyse, tarif edemiyorsa; var olmalı. Her oyunun kuralı olması şart mı sanki, yeniden yazsak oynasak, değiştirsek silsek, karalasak...

Sophie ya işte, oyunun içinde.

Oyunbozan veya mızıkçılara yer yok onun sahnesinde.

31 Ocak 2010 Pazar

Eksik Özne

Kayıtsızlık!
Bütün ah'lar alınır
Gerisin geri iade edilir efenim!

Kısasakısaskısa

Bir sihirli lambam vardı,
Ama üç değil bir dilek istedi,
Onu da yerine getiremedi.
Çok sıra varmış!

standartlaştıramadıklarımızdan mısınız?

Üç beş sohbet edebilmek
Sevişmenin ötesinde
Sanki değil mi?
Anlayabilmek
Tahrik olmanın üstünde
Sanki değil mi?

anastasmumsatsana

Koku
Düş oku...

30 Ocak 2010 Cumartesi

Histerik oldum Tatlım!

Balonları serbest bıraktığımız gökyüzünde,
Gördüm kumruları.
Hayır martı değil, kumru.

26 Ocak 2010 Salı

Panic!

Nedir bu tutukluk?
İçim boğuluyor sanki,
Hiç bir şey yazamıyorum.
Elimde kalem defter,
Aklımdakiler geçmiyor kağıda.
Dökülmüyor sözcükler.
Biri bunu durdursun.

19 Ocak 2010 Salı

Belki.

ah.
yar/a alır insan hep hayatta.
ders alır.
öğüt verir.
deneyim kazanır.
akıllanmaya çalışır.
akıl verir.
tutunacak dal bulur kendine,
sağlam tutmak için ağacı her gün besler.
acı olan deneyim insanı adam eder.
fütursuzca davranmasını s/özde engeller.
aslında kendini bilmeye başladığı an insanın,
ilk v/edası gerçekleşir.
k/ayıplarını fark eder,
bütüne ulaşmaya çabalar.
ah.
tüketme kendini.
ürkütme.

****

Bugün varsın, yarın yoksun
Kocaman bir çığlık olsun
Benim derdim senin olsun
Bilen bilsin, duyan duysun

Aşk içinde yalan içinde
Tek bir ayna binbir biçimde
Aşk içinde yalan içinde
Hepsi aynı hepsi içinde

Belki varsın, belki yoksun
Bihabersin, belki toksun
Gelecekler yüzlerinde
Cam gibi bir büyük öfke

m. ve ö. - aşk içinde.

14 Ocak 2010 Perşembe

5n 1k

hoyrat hayat,
hayırsız evlat gibi.
evir çevir aynı.
çerçevesiz fotoğraf,
izinsiz ev ziyareti misali.
sen sor,
ben sana itham edeyim,
sen bak,
ben sana tarif edeyim,
sen kuşkulan,
ben sana sorgulayayım,
sen düşle,
ben yapayım...

kim ile
nerede
ne zaman
ne için
neden
nasıl?

what the .uck?

yazasım var işte,
aslında çok umutlu ve mutlu
durmuştum,
suskundum,
içimden gelmiyordu,
sanki söyleyecek bir şeyim yoktu,
ben yine ben
asla değişmeyecek olan ben,
başkasına göre hep değişen ben,
bana göre hep aynı ben.
ve ben,
bencilliğin ötesinde ben
o ben,
o sen,
o biz.
o hepimiz.

belki
sanki.
elbette.

yüz yüze.

ten tene.

evet.
hayır.

kaçmak?!
çözüm!?

sorular!
cevaplar?

burda kimse var mı?

kayıtsız sorular
anlamsız cevapları doğrurken,
ben yine kendi başıma düşündüm.
düşüm ya,
bulamadım işte,
bulamadım var olmayanı,
bilemedim benim olmayanı.
belki dersin yine sarhoş
belki dersin yoksa ayyaş,
ama işte sebepli sebepsiz
yine düşündü durdu yine Sophie,
belki dedi kaçış yolu
ama yine tek başına değil
aslında işte.
yüzünü avuşturdu,
gözleri çapaklı,
olsun dedi,
sen böyle ben böyle.
kabullenmek değildi.
Böyle sevmekti.
onu o haliyle sevmekti.
sus dedi.
sus.
daha çok konuşma.
konuşma ki.
bilmesinler seni.
duymasınlar seni.
tanırlarsa eğer, kullanacaklar işte,
kullanıp atacaklar bir köşeye.
yapma.
bunu bana yapma.
çok zaman oldu değil mi görüşmeyeli?
gülerim işte.
hatırlamıyorsun sanki beni.
görsen şimdi,
kim bu der misin?
belki derim ben sadece kocaman bir belki.
sen
sen var ya sen
neyse
sustum
bir biz olamadıktan sonra çok sustum ben
o kadar sessiz kaldım ki
dilim damağım kurudu
herkes dilsiz sandı beni
ama sen
sen var ya sen
geveze oldun
kimse susturamadı seni.
olsun.
varsın olsun.
muhabbet kuşu ol sen,
ben papağan gibi tekrarlıyayım içimden dediklerini.
değer miydi?
değmezdi.
elbette değersizdi.
ama sen
sen var ya sen
neyse
demedim say.
duyma sen.
ben zaten dilsiz,
sen de sağır ol.
bu kez sen sağır ben dilsiz,
böyle oynayalım bu oyunu.

12 Ocak 2010 Salı

slaap!

uyuyamamak.
tesadüf gibi hep aynı saatlerde uyanmak.
midem yanıyor ve kazınıyor.
ama zerre uykum geri gelmiyor.
hiç bir şey yapmadığımdan mı?
uğraşı mı gerek,
zihin yorgunluğu yaratmak için?
kedimin tıngırtılarından bir süre korkmak,
sakinleşmek için yoldan geçen arabaların sesini dinlemek;
arkada annemin uyku sesleri...
daha önce hiç böyle uykusuzluk çektim mi hatırlamıyorum...
uyumayı severim ben çünkü,
tatile bile uyumak için giderim,
imkanım olsa 24 saat bile uyurum derdim.
şimdi neden darıldık ki uykuyla?

6 Ocak 2010 Çarşamba

Hatırlasana...

Dünyayı sığdırmış evine
Beşe dört metre
Yüz metre küp hava memnun

Dünyası cebindeki kadar
Bir kaç binlik
Bir kaç anahtar emin

Arada sırada ne yapmalı
Kime gitmeli, kimden sormalı diye
Düşünür

Dünyası gezdiği yollar
Evden işe işden eve kısa

Kokladıklarıdır dünyası
Limon kolonyası, levanta...
Hepsi uçucu

Arada sırada ne yapmalı
Kime gitmeli, kimden sormalı diye
Düşünür

Dünyadan okuduğu şeyler
Tv haberleri, gazeteler kupon kupon

Dünyası aldıklarının küçük bir listesi
Üç, beş, altı ucuz

Arada sırada ne yapmalı
Kime gitmeli, kimden sormalı diye
Düşünür

Bülent Ortaçgil - Arada Sırada Düşünür

4 Ocak 2010 Pazartesi

Help me, fix me.

Yazılarıma yorumlar gelince ben çok mutlu oluyorum.

Gelişmeme yardımcı oluyor.

Okunduğunu bilmek sevindiriyor.

Yapıcı eleştirilere oleey!

Kırıcı eleştirilere de oleey!

Fix me, help me!

Her neyse işte. Daha dikkatli yazmaya çalışacağım ve siz okurlarıma daha düzenli bir görüntü sağlamaya çalışacağım :)

Aslında dışarda kitabı okuyup, kahvemi yudumlarken, çok fikir vardı aklımda. Ama uçup gitti şimdi.

-Annelies Verbeke, Uyku (Slaap!)- Uykusuzlara önerilir. Yeni okumaya başladığım, yer altı edebiyatından güzel bir seçim. Okuyun efenim.

2 Ocak 2010 Cumartesi

i see you.**












eveeet. en sonunda avatar ı izledim. beğendim. gerçeküstü malzemeleri kullanarak, günümüzü aslında açıklamaya çalışan bir filmdi diyebilirim. insanın doğa ile aslında görünmez ama var olan bağını anlatan, onu yok etmek için içimizde hırsımızı gösteren ve kim olursanız olun bunun aslında kabullenmemiz gereken bir durum olduğunu açıkca göstermeye çalışıyor. tabii, teknolojinin getirisi ve götürülerini de yokluyor. doğaya yakın olmak mı bizi daha medeni yapar yoksa gelişmek adına doğayı unutmak mı? bilim adamlarını mı dinlemek bize doğruyu gösterir yoksa devlet ve askeri kişileri mi? tüm bunları aslında inanılmaz görsel efektlerle aktarıyor izleyiciye avatar. tabii, nasıl görmek ve anlamak isterseniz. ya sadece bir görsel şölen ya da sosyal mesaj içerikli bir film.

**spoiler vermek istemiyorum. filmi izleyenler başlığın "asıl" anlamını anlaycaklardır.