13 Mart 2010 Cumartesi

Efendim, ne demiştin?

Yüzümüze taktığımız maskelerden birini ya bir gün bir evde unutursak? O zaman bütün sırrımız ortaya çıkar mı? Yoksa sadece kendimizi kandırdığımızı mı anlamış oluruz ki bunun farkında değil miyizdir zaten? Şimdi o zaman aslında o maskeler kendimizin savunma mekanizmaları ise, kendini koruması bir insanın aslında o kadar da kırıcı bir şey olmasa gerek.

Bir sigara daha yakıyorum. Geçmişin üzerine bir sigara! Belki bir kaç tane daha!

Poker oynarken asla belli etmemen gerekir elini, ne elin titremeli ne de gözün seyirmeli. Ama ben hep belli ediyorum, bir insanın eline kaç kere kare as gelir ki! Böyle bir şansı yakalamak zordur işte, o yüzden de elim elbet titreyecek, heralde kalbim çarpacak ve tabii ki de yanaklarım al al olacak. Blöf yapamıyorum üzgünüm. Ama yine de kazanıyorum ya bu belli etmelerime rağmen; şaşılası!

Acaba tutarsız mıyım yoksa dengesiz mi? Bunu anlamam gerek, çünkü aslında ikisi de olduğumu düşünmüyorum. Duygu dalgalanmalarını herkes yaşar, herkes mantıklı davranabilir mi ki? Yani şimdi bana kalkıp da insanın kendini dizginlemesi lazım demeyin, çünkü hayat tamamiyle tek bir deneyim bir tekrarı yok. Kaybetmemek lazım o hisleri.

Şarap mı, hem de kırmızı mı? Asla hayır diyemem, evet zayıf noktam bu; buldun, desem de inanma hayır dediğim zamanlar oldu. Ama çok severim karşı koymak istemem çoğu zaman.

Bence artık ne sen bana inan, ne de ben sana inanayım. İnanç çok zor bulunurken; bulup da hemen tüketmemeli çünkü.

1 yorum:

seydimuratkoç dedi ki...

çırılçıplak gel. yüzünü gölgelemeden, bütün maskelerini evde bırak.