6 Kasım 2008 Perşembe

Öteki Varsayımlar

Tek tek basamakları çıktı. Trabzanların her bir santimetresine dokunarak attı adımlarını. Hissetmek istiyordu bütünüyle orayı ya da kendine bir dayanak arıyordu arsızca. Üstündeki kibirlilik ve biraz öfke ona tamamiyle yetmemişti. Yine de bir destek bekliyordu. Kapıyı çaldı hiç tereddüt etmeden. İçeriden ayak seslerini duymaya başladıkça kalp atışı hızlandı. Kapı çok sakince önce aralandı, sonra tamamiyle açıldı. Oradaydı artık. Önceden kaçtığının tam karşısındaydı. Öfkesini bastırarak, içeri girdi; hiç bir şey söylemeden kahvesini hazırlamaya koyuldu. Bir an için sanki oradan hiç kaçmamış gibi hissetti. Kendini şöyle bir yokladı, böyle hissetmesinin yersiz olduğunu düşündü. Koltuğa oturduğunda, karşısında oturan hiç kimse yokmuşcasına etrafa bakarak konuşmayı tercih etti. Öyle olmalıydı bu konuşma; çünkü onu yok saymalıydı. Anlattıkça, onun sesini bastırdıkça kendini çok daha güçlü hissetti. Sanki bir zafer kazanmak istiyordu. Zaten yok saydığı karşısındakinin artık umrunda da değildi ya. Kahvesinden son yudumunu aldı, öfkesini tüm odaya yaydı ve içeriden son kalan eşyalarını da almak için ayağa kalktı. Kazandığı zafer miydi yoksa bir bardak kahve miydi farkedemeden eşyalarını bir çırpıda topladı ve bir hoşçakal demeden çıkış kapısını kapattı. Artık öfkesi kalmadığına göre kibrini kendisine harcayabilirdi.

-Az sendeledin, uz tükettin,
Çok koştun, çok yoruldun,
Hem de hiç üşenmeden bi' "hoşçakal" de me din...

-Ümit ve pişmanlık hor görülmeli ki,
Kişi unutabilsin.
Bu kibirlilik mi ki,
Kişi fark edemesin.

2 yorum:

yvainethefallen dedi ki...

Çok eski bir metnimi hatırlattı bu bana 8)
Çok eski...

Sophie dedi ki...

tahmin edebiliyorum sanırsam neyle ilgili olduğunu ;)